Elmas Deniz’in OUTLET galerisindeki DARBE sergisi münasebeti ile yazdığı TANKLOVE yazısı
1997 yılı 28 Şubat günü sabahın erken saatlerinde Ankara’nın Sincan ilçesi sokaklarında konvoy halinde ilerleyen askeri tanklar görülür. Bu olay, askerin sivil politikaya müdahalesinin aşırılaştığı bir ortamda gerçekleşir. Tankların geçidi güç gösterisi olarak algılanması amacıyla bilinçli yapılır. Olayın ilginç tarafı gazeteciler bu olayı kaçırıp görüntüleme şansını yakalayamadıgı için tankların yeni bir emirle şehir sokaklarında bir kez daha dolaştırılmasıdır.
Türkiye, tarihinde pek çok darbe ve darbe girişimine tanıklık etmiş, askerin yönetimde etkin güç sahibi ve baskı unsuru olarak varlığını sürdürdüğü bir ülke. Totaliter sistemlere özgü tüm sembolik mekanizmalar burada sıklıkla devreye girer. Devlet erkanının ve askerin hiyerarşik üstünlüğü hep göz önündedir. Tanklar Diyarbakır şehir merkezinde sokağa park edilir, kırsal kesimde azınlıkların yaşadığı bölgelerde dağlara Türk bayrağı çizilir. Sırf basın yakalayabilsin diye tank geçidi tekrar edilir.
Köken Ergun, İstanbul’da uzun bir dönem kaldıktan sonra NewYork’un ardından Berlin’de yaşayan bir sanatçı. Genellikle video medyumuyla çalışan sanatçı; bayrak, törenler özellikle ulusal bayramların kutlaması gibi temalara eğilen işler üretiyor. İnsan bedeninin ideolojiler ile ilişkili performatif kullanımı işlerinde en dikkat çeken öğedir. Ergun genellikle bu törenlerin kayıtları üzerinde oynayarak işlerini gerçekleştiriyor.
Tanklove videosu Danimarka’nın az nüfuslu, gündelik yaşantısı fazla hareketli olmayan, refah seviyesi dünya standartlarına göre oldukça yüksek Jyderup kasabasında çekilmiş. Video, sanatçının getirttiği ve kasabanın merkezi caddelerinde dolaşan bir tank ve etrafında şekillenen olayları göstermekte.
Ergun’un Tanklove’ı gerçekleştirmesi aslında Sincan’da gerçekleşen askeri güç gösterisini tekrarlama fikrine dayanıyor. Bu noktada askerin amaçladığı, kendi faaliyetlerin kitlelere aşılmaz ve mutlak bir güç olarak yansıtılmasıdır. Devletin şahıs üzerindeki gücünün aleni olduğu bu hiyerarşik düzende, ordunun gücünün gündelik yaşamda şiddetle hissettirilmesine dayanan baskıcı mantık yatar. Sanatçı ise, askerin güç kullanma biçimini alıp kendisi aynı yöntemle, farklılaşan bir güce dönüştürüyor.
Bu performansın gercekleştiği ülke halkı; Danimarkalılar savaş veya buna benzer şiddetin çok uzağında bir hayat sürmektedir. Bu türden bir sembolizmden habersiz olan bu halk gerçekte – Ergun’un bu performansı gerçekleştirdiği tarihte- özgür demokratik iradesiyle Afganistan’da asker bulunduran Avrupa’daki ender ülkelerden biridir. Don De Lillo’nun Beyaz Gürültü romanında, seçkin profesör evinin az ötesinde gerçekleşen patlamalar ve içine düştüğü katastrof ortamında kendisine şöyle der: “Yok yok hayır. Bunlar gerçek olamaz. Bu tür şeyler bana olamaz. Bu tür şeyler ancak 3.Dünyada olur.” Ergun’un tankı bir Danimarka kasabasına getirişiyle insanlarda yarattığı şaşkınlık profesörün şaşkınlığına denk düşer. Gerçek bir durumla karşılaşmak insana haberleri izlemekle kazanamayacağı bir deneyim kazandırır. Savaşa ait olan fikirlerin yerine, bu deneyim geçer. Sokakta her gün tank görmeye mahkum edilen halklara göre nasıl bir hayat sürdürüldüğü kıyaslanır. Sanatçı, Tanklove videosunu izleyen kişide olmasa da, kasaba halkı üzerinde bu etkiyi ve değişikliğı yaratır. Görmezden gelme- empati yoksunluğu veya ikiyüzlülük burada yaşayanların gündemine girer. Video, izleyicisini de bu tanıklığa davet eder. Ergun’un çalışması sadece bir video olmaktan öte, seyircisi ve katılımcısı bir kasabayla sınırlanmış bir performans olarak kaydedilmeli. Daha farklı bir izleyiciye ulaşan Tanklove bir performans kaydından öte, işin doğasının öne sürdüğü problematiği tekrar dolaşıma açan bir videodur.
Videoya eşlik eden fotoğraf, olayın gerçekleşmesinde emeği geçen sanatçı, kameramanlar, ışık-ses ekibi, kiralanmış askerler, yardıma gelen eş dost ve kasaba halkı ile çekilen hatıra fotoğrafı tiyatrodaki selamlama anına denk düşer. Tıpkı askerin planlanan Sincan gösterisi gibi bu kez sanatçı bir gösteri yapmıştır.
Elmas Deniz / İstanbul, 2009